23 Temmuz 2001
“Hortumculuk” bize özgü bir siyasi ve ekonomik kavram olarak yaşamımızdaki yerini aldı. Kelimeye yüklenen mananın arkasında, soygun düzeninin bütünü bulunuyor. Yenilikçi siyasetçi Recep Tayyip Erdoğan, ilk siyasi gezisinin önemli bir bölümünü “Hortumcu olmayan siyasetçi ve bürokrat” kavramına ve arayış çabalarına ayırmış. İmaj çalışması.
Şimdi temiz toplum moda ya…
Ne ilginç, arşivime baktım da bundan tam 1.5 yıl önce bana “Vay Tayyip Vay” diye yazdıran bir dosyayı yeniden okumaya başladım. Dosyada Tayyip Erdoğan ve onun adamlarının BİT (belediye iktisadi teşekkülleri) sayesinde nasıl zengin oldukları yazılıydı. Dosya müthiş bir savcının eline düştü DGM’de: Suudi Güner. Güner herkesi salıverdi. Salıverilenler arasında İGDAŞ’ın o dönemdeki Genel Müdürü Fuat Şengün de vardı. Şengün’ün babası o zaman yargıçtı ve İstanbul Adalet Komisyonu’nun da başkanıydı. Suudi Güner salıverdiği bazı adları gitmemeleri için uyardı. Aralarında Albayrak şirketler grubunun sorgulanan üyeleri de olan bu grubu topluca çağırıp şu nasihatı yaptı:
“Bakın sizi uyarıyorum. Sizden toplanan bu belgelerin içinden naylon fatura çıkarsa, incelemelerde bunlar saptanırsa 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası yersiniz haaaa…”
Şimdi Tayyip Erdoğan’ın zenginliğini nasıl kazandığını, hangi kaynaklardan beslenerek siyaset yaptığını sormayacak mıyız? Albayrak şirketler grubuyla aralarında ne gibi bir bağ var, bakmayacak mıyız? Kirletenin temizleyeceği bir siyaset zemini olabilir mi?
Recep Tayyip Erdoğan siyaset yaptığı zeminin bataklık olduğunu bizden daha iyi bilir. Bataklıkta orkide olmakla, çamur olmak arasında bir fark var mı?
İslamcı kanatta komplo teorileri
Türkiye’de İslamcı kanatta yaşananlarla ilgili olarak bir görünenler var, bir de gizlenenler. Aslında şimdi yazacaklarıma Amerikalılar “Komplo teorileri” diyor. Batılı diplomatlar ve ajanlar ile onların yetiştirdiği adamları, bunları dile getirenlere hemen “paranoyak” teşhisi koyarlar. Çünkü görünenden ötesinin bilinmesinden rahatsızlık duyarlar. Gizli savaşlarını, çekişmelerini başkaları bilsin istemezler. Bunları anlayanları hasta kabul etmek ve ettirmek kolay bir işlem.
Senaryoya göre İslami kesimde yaşanan yenilikçiler, gelenekçiler bölünmesinin arkasında Amerika ile Almanya arasındaki büyük güç savaşı var. Almancı kanadın yıllardır destek verdiği Milli Görüş ve yandaşları Necmettin Erbakan ile temsil ediliyordu. Ancak Amerika bu anlayışı Nakşibendi ve Nurcu çevrelerde etkin olan iki adla Esat Coşan ve Fethullah Gülen ile yıktı. Esat Coşan özellikle Turgut Özal faktörünü çok iyi kullanarak hem devlet içinde hem de Milli Görüşçüler arasında çok etkin oldu. Onu sermaye ve kamu gücünü olağanüstü büyüten Gülenciler izlediler.
Esat Coşan Avustralya’da geçirdiği trafik kazasında öldü. Birileri bana “Ahhh bu Almanya yok mu? O trafik kazsı nasıl kaza anlamadık. Esat Hoca’yı gizli servis operasyonuyla yokettiler” dedi. İnanılır mı? Bakmak lazım. Peşinen olmaz demeyin.
Gerekçe olarak da Esat Coşan’ın, Erbakan’ın karşısına müridlerinden olan imam hatip kökenli (Necmettin Erbakan düz lise çıkışlıdır) Recep Tayyip Erdoğan’ı hazırladığı gerçeğini dile getirdiler. Coşan öylesine güçlü bir zemin hareketi hazırlıyordu ki, Milli Görüş parçalanacak, bu yolla Avrupacılar ile Türkiye’de bir kısım yerli güçlerin desteğindeki Almancı Erbakan gidecek, yerine İslamı ılımlı yaşatacak ve Amerikan politikalarının takipçisi olacak bir yenilikçi kadro gelecekti. Tıpkı Özal gibi, Amerikan patentli ve destekli toplumsal misyonları olacaktı.
Bunları daha Fazilet Partisi kapanmadan tartışıyordum analistlerle. Şimdi senaryolar gerçek oldu. Komplo teorileri tuttu. Paronayaklık, doğruların söylenmesine engel oluşturmadı.
Bugünlerde Almancı gelenekçiler, Milli Görüş, Amerikancı yenilikçiler, Nakşi ve Nurcu destekleriyle Türkiye’de kıyasıya çarpışıyorlar. Burada dış oyuncuların amacı Türkiye’nin yönetimini ele geçirmek.
Sizce kim kazanacak?