01.10.1998
Çakici rüzgârinin merkezinde olan Ataç, ‘Ben mesaj göndermedim’ diyor ve sürdürüyor: ‘Benimle olan iliskisi degil, Çakici’nin son günlerdeki davranislari devlete zarar verecek boyutlara ulasti’
Türkiye’yi kasip kavuran Alaattin firtinasinin ayaga kaldirdigi toz ve duman içinde neler oluyor? Acaba görebiliyor muyuz? Türkiye’nin içine sürüklendigi bu garip, düsündürücü girdaplarin arkasinda neler var? Bunlari neden yasiyoruz? Alaattin Çakici gerçekten bu kadar önemli mi? Ya da biz körlerin fil tarifinde oldugu gibi, Alaattin Çakici’nin neresine bakip yorum yapiyoruz?
Bu sorulara yanit verirken acele etmeye gerek yok. Aslinda bir kisim politikacilar ile Türkiye’nin istikrarsizligini arzu eden dis mihraklar disinda herkesin uzun uzun düsünmeye vakti var. Olaylari iyi anlamak ve anlatmak gerekiyor.
Ankara’da Çakici rüzgârinin merkezinde bulunan adlardan Yavuz Ataç ile uzun süre söylesme olanagi buldum. Ataç, yasaminin en karmasik döneminde. Yillardir çalistigi MIT’ten emekliye ayrilmis.
Konusma, Çakici ile tartismalarin odagindaki soruda gelip dügümleniyor: Yavuz Ataç, Alaattin Çakici’ya ‘kaç’ diye mesaj gönderdi mi?
‘Devlete zarar vermedim’
Ataç, “Ben böyle bir mesaj göndermedim. Benim Çakici’yi aramam hiç söz konusu olamamistir. O beni arardi ve konusurdu. Ben de eskiden gelisen kontagimiz ve iliskimiz nedeniyle konusurdum. Ben Çakici’nin yakalanacagindan hiç haberdar olmadim. Haberdar olsam da önce devlet gelir, sonra Çakici” diye yanitliyor sorumu.
MIT’te üst düzey yöneticilik yapan bir insanin kendi telefonlarinin dinlendiginden haberdar olmamasi mümkün mü? Olmayacagina göre Ataç’in Çakici’ya telefonda ‘kaç’ demesi, bana inanilir gelmiyor.
Radikal’in dün yayimladigi kaseti de sordum, Ataç’a. Bana, Çakici ile konusanin kendisi oldugunu söyledi. Ancak konusma metninin iyi incelendiginde Çakici’nin sorularini yanitlamak disinda bir sey söylemediginin de görülecegini aktardi. Konusma metnini tekrar okuyunca Ataç’in dogru söyledigini anladim. Çakici’ya, Amerika’da yakalanmak üzere oldugu, operasyonun basladigi bir baska kaynak tarafindan aktarilmis. Çakici, Ataç’a kendisinin pesine düsen kurumun hangisi oldugunu soruyor. Kaçayim mi demiyor. Belli ki o kendini kurtarali epey olmus.
Çakici ile Ataç arasindaki iliskinin baslangici dostluklara degil, emir komuta zinciri içinde görevlendirmeyle oluyor. Yani MIT Çakici’yi kullaniyor. Sonrasinda ortaya çikan olaylari ise bakin Ataç nasil açikliyor:
“Ben bugüne kadar devlete zarar verecek hiçbir isin içinde bulunmadim. Çakici’nin benimle münasebeti de devlete zarar verecek bir münasebet seklinde degildi. Daha sonraki durum yani Alaattin Çakici’nin kaçak durumundayken, benimle olan münasebeti de çerçevenin disinda bir münasebettir. Yani daha önceki mevcut münasebetin içinde olan bir münasebet degildir. O suç islemistir, kendi suçunun cezasindan kaçmakta olan bir insandir. Bunu herkes biliyor zaten. Aranan bir insan. Devlet de biliyor, halk da ögrendi.
Benimle olan iliskisi degil. Alaattin Çakici’nin son günlerdeki davranislari devlete zarar verecek boyutlara ulasmistir.”
Ataç’a göre devlet açisindan Çakici’nin bir vazgeçilmezligi de söz konusu olamaz. Ataç bu konuda sunlari dile getiriyor:
“Hayir hayir, hiç kimse vazgeçilmez degildir zaten. Ona zamaninda belki her vatandasa düsen görev gibi onun da bulundugu konum itibariyle kendisine birtakim görevler düsmüs olabilir. Devlete hizmet herkesin görevidir. Zaten bir yerde, vatandaslik görevidir. Kimseye zorla hiçbir is yaptirilmis degildir. O da bulundugu konum itibariyle belki bir hizmet durumunda kalmistir. Ben dahil hiç kimse kahraman degildir. MIT açisindan baktiginizda Çakici olayi küçücük bir nokta bile degildir zaten.”
Karsimda gözleri yorgun, ama dinamik bir görüntü çizdi Yavuz Ataç. Her soruya yanit veren rahatligi çarpici. Silahli Kuvvetler’den MIT’e geçeli 13 yil olmus. Hep özel çalismalar yapmis. Kariyerini anlatinca, bu denli iyi yetismis insanlarin, ne kadar degmez hatalarla kurumlarin disinda kaldigini görüp üzülmemek elde degil. Ama istihbarat örgütlerinin çalisma kurallari ile Ataç’in, Çakici baglantisina baktiginizda hata hemen göze çarpiyor. Bunu kendisi de kabul ediyor. Iliskide sindiremedigi, parasal baglanti arama çabalari. Bunu siddetle reddediyor: “Parasal iliski asla söz konusu olmadi, olamaz” diyor.
Ataç’in, Çakici ve benzeri suçlularla çalismak konusundaki görüsleri ise herkese ders olacak nitelikte oldugu için, oldugu gibi aktarmakta yarar görüyorum:
“Bunlar legal alandan ziyade illegal alanda cereyan eden olaylar. Dolayisiyla bana göre devlet kurumlarindan eger bu isanlarla bir münasebet kurulduysa ki, kendi ihtiyaçlari için kuruldugunu kabul etmek lazim, bunu da görev çerçevesinde ihtiyaç çerçevesinde, görmek lazim. Bunun disindaki iliskilerin kurulmasi bana dogru gelmez. Bunlara bu yolun verilmemesi lazim. Sonuç olarak benim bugüne kadar görev yaptigim kurum itibariyle ihtiyaçlarin giderilmesi yönünden bu tür insanlarin istihdam edilmemesi, daha dogrusu devletin kendi imkân kabiliyetini yaratmasi gerekir. Aksi o insanlar için de zor oluyor. Sikintili bir durum aslinda, üzücü bir durum. Son derece üzülüyorum. Bu islerde o kadar duygusuz kalmak, uzak kalmak mümkün degil.”
Alaattin Çakici sorununa seçim, kahramanlik, ülkücülük, Karadenizlilik, babalik, dostluk, arkadaslik degil de, hukuk temelinde bakmaya ne dersiniz? Gelin olaylarin temeline inelim. Belki sorunu çözmede biraz olsun yol almis oluruz. MIT, Alaattin Çakici ve arkadaslarini 1987 yilinda yurtdisi görevler için gönüllüler grubuna almis ve kullanmistir. Hata midir? Kullananlar bile ‘hata’ diyor. Peki ayni hata daha önce tekrarlandi mi? Evet, defalarca. 1982 sonrasinda Abdullah Çatli ve arkadaslarinin ASALA’ya karsi kullanilmasi hata miydi? Yetkilileri ve hatta o zaman bu kisileri kullananlar ‘hata yaptik’ diyor. Peki ama sonrasinda bu hata nasil oluyor da tekrarlaniyor? MIT’i yipratmak kimsenin aklindan geçmiyor. Ama MIT’i kim yipratiyor?
MIT’in önündeki hedefler
MIT 1927 yilindan bu yana, yeniden düzenlene düzenlene, düzenlenemez olmus mudur? Evet. Her yeni yönetime göre, ‘eski tasa yeni hamam’ anlayisiyla birimler icat edilip, sonra da bunlar kapatilmis midir? Evet. Örnek mi? MIT, Kuzey Irak ve komsu ülkelerden Türkiye’ye yönelik terör olaylarina karsi bir ‘Özel Istihbarat Baskanligi’ kurmus mudur? Kurmustur. Sonra bunun adi Kontrterör Dairesi olmus mudur? Evet. Daha sonra o da kaldirilmis midir? Evet. Peki ama neden? MIT’i kimler sürekli yapilandirarak etkisiz kilmaktadir?
MIT’i kuranlar ilk görevlerini ‘Yabanci tekellerin Türkiye’den kovulmasi, Türkiye’nin Ikinci Dünya Savasi’na sokulmasina karsi durulmasi, Hatay’in vatan topraklarina katilmasinin saglanmasi, ajanlarin ülke topraklarinda cirit atmalarina olanak saglanmamasi olarak’ almislar siyasi otoriteden. Simdi siyasiler MIT’in önüne hedef koyabiliyorlar mi? Ya da MIT’i taniyorlar mi?
Korkulardan arinip, hukuku öne çikartarak sorunlarin üstüne gitmeliyiz. Insanlari un ufak ederek degil, sorunlari çözerek ilerlemeliyiz.
Türkiye’de kurumlari düzenlemenin yolunun insanlari dislamak veya disladiklarinizi yeniden göreve getirmek oldugu saniliyor. Kim neden gidiyor, niçin geliyor belli degil. Oysa kurumlari gelecege tasimak ve yeniden yapilandirmak bir sistem ve yasalar sorunudur. Sistemi saptayip, yasalarla korumazsaniz, o kurum ortada kalir mi?
Simdi MIT ve Emniyet herkesin elestiri oklarinin hedefi. Aslinda Türkiye’nin sorunlarina yeniden çok iyi bir sekilde bakmanin tam sirasi. Adaletle kol kola girecek bir güvenlik sistemi, Türkiye’de sorunlari çözer.